Nedir Bu Sürdürülebilirlik ?
Günümüzde birçok yerde, fazlasıyla karşımıza çıkan bir kavram; sürdürülebilirlik. TV reklamlarında, billboardlarda, sosyal medyada ve pazarlama alanlarının bulunduğu pek çok yerde sık sık üstüne düşülür. Peki kaç kişi bunun tam olarak ne anlama geldiğini biliyor veya araştırıyor? İster global ister yerel olsun , şirketlerin dahi, şirket politikalarında yer vermesi artık neredeyse zorunlu hale gelen bir durum bu sürdürülebilirlik. Gerçekten, nedir bu sürdürülebilirlik?
Tam olarak 1972 yılında, Roma Kulübü tarafından, Büyümenin Sınırları adlı raporda ilk kez kullanılmıştır. Roma Kulübü, kendini, insanlığın geleceği için ortak paydada buluşup, bilgi paylaşımı yapan dünya vatandaşları grubu olarak tanımlayan bir kuruluştur. Büyümenin Sınırları raporunda sürdürülebilirlik, " Ani ve kontrolsüz çöküş olmadan, dünyadaki her insanın temel maddi ihtiyaçlarının karşılanması ve her insanın kendi bireysel potansiyelini gerçekleştirmesi için, yani küresel bir denge durumu, şimdi ve gelecekte sürdürülebilir ekoloji ve ekonomik istikrar koşulları oluşturmak mümkündür." şekinde ilk kez kullanılıyor. Bu kullanım, günümüzde bilinen tanıma fazlasıyla yakın. Fakat en yakın ve yaygın tanım, 1987 yılında resmi olarak, Birleşmiş Milletler bünyesinde kullanılmıştır.
Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, 1987 yılında, "Ortak Geleceğimiz" isimli bir rapor yayımlamıştır. Bu raporda da yine benzer bir kullanım mevcut: "İnsanlık, doğanın gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir." Bu tanımlar, günümüze kadar birçok kez tanımı yapılmış olan bu kavramın, resmi olarak en yaygın iki tanımıdır. Temel olarak ve kısaca özetlemek gerekirse, sürdürülebilirlik; günümüz ve gelecek nesillerin gereksinimleri dikkate alınarak, doğal ve insan yapımı tüm kaynakları, yok etmeden, niteliğini bozmadan ve onları geliştirecek şekilde onalardan yararlanmaktır.
Tarihsel olarak çok kez evrim geçirmiş bir terim, birçok alana uyarlanabilir durumda. Doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin yanı sıra, üretim ve çeşitliliğin sürdürülmesi çok daha ön planda. Şirketlerde, hatta devletlerde sürdürülebilir politikalar göz ardı edilemez bir biçimde yer edinmeye başladı. Örneğin, bir şirket veya devlet - hangi alanda olduğu farketmeksizin- sürdürülebilir ekonomi, sürdürülebilir iletişim ve aynı zamanda doğaya karşı sürdürülebilir olma gereksinimleriyle karşımıza çıkıyor. Bu terimler de aynı mantıkta çıkıyor karşımıza. Uzun vadede, kendini tüketmeyecek fikirler ve uygulamalara ihtiyaç duyuluyor. Var olanların üzerine yeni fikirler katmak, var olanları da aynı zamanda bütünüyle tüketmemek.
Sürdürülebilirlik birçok alanda karşımıza çıkıyor demiştik, farklı boyutlar, tamamen farkı noktalar... Ekonomik, yani finansal, çevresel, sosyal, kültürel ve mekânsal boyutları mevcuttur. Her birini ayrı ayrı ele almak gerekmektedir.
1) Ekonomik Boyut
Ekonomik sürdürülebilirlik, ekonomik kaynakların uzun dönemde de kullanılabilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Sektörel dengesizliğin önlenebildiği, iç ve dış borç seviyelerinin yönetilebilir düzeyini koruyacak biçimde sürdürülebilir olarak üreten ve kontrol altında tutan bir sistemdir. Bu sistemin temini de kuşkusuz, denge sağlayabilen, rekabeti değil tamamlayıcılık ilişkisini ön plana çıkaran hükümet veyahut şirket politikaları ile mümkündür.
2) Çevresel Boyut
Çevresel sürdürülebilirlik, sürdürülebilirliğin asıl tanımını yapabildiğimiz kısım. Çevre, bir organizmanın yaşamını sürdürdüğü ortam ve koşullar olarak adlandırılabilir. Bu başlıkta, daha bilimsel bir noktadan değiniliyor konuya. Çevrenin, yaşam alanının, yaşamsal faaliyetini sürdürülebiliyor olması geremektedir. Gelecek nesiller ile aynı dünyayı, hatta evreni paylaşıyor olacağız, onlara yığınlarca yıkıntı, harap edilmiş topraklar bırakmak yapabileceğimiz en kötü şey olacaktır. Bu noktada sürdürülebilirlik konusu devreye giriyor. Her ekosistemin kendini devam ettiren bir döngüsü mevcut, dışarıdan bir müdahale olmadığı müddetçe, kendini sürdürülebilir kılma eğilimine sahip. Bize düşen bu doğal ekosistemsel kaynakları, yıkmamak, tüketmemek, biyolojik sistemlerin çeşitliliğine ve üretkenliğine dair devamlılığının sağlanmasına ve sürüdürülmesine yardımcı olmaktır. Bu sürdürülebilirliğin sağlanması için; doğanın korunması, atıkların azaltılması ve geri dönüştürülebilir olması, küresel ısınmasın, dolayısıyla hava kirliliğinin önüne geçilmesi gerekmektedir.
3) Sosyal ve Kültürel Boyut
Birbiriyle bağlantılı olan bu iki kavramı şöyle ele alınabilir, sosyal adaletin sağlanması, yoksullukla mücadele, adil bir gelir dağılımı ve kültürün aktarılıp, korunmasını amaçlar.
Her ne kadar birbirlerinden farklı alanlar gibi görünselerde tüm başlıklar birbirine çıkan yollar gibidir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun sürdürülebilirlik kavramı son yıllarda özellikle ekonomi ve çevre konularının tamamlayıcısı haline gelmiştir. Günümüzde kaynakların azalmaya başladığı, ekosistemin bozulduğu, iklim değişikliklerinin ortaya çıktığı ve bunun da daha ziyade insan faaliyetlerinin bir sonucu olduğu ve büyümenin/kalkınmanın negatif dışsallıklarının gitgide daha da belirginleştiği bir dünyada, sürdürülebilirliğin önem kazanmasından daha doğal bir şey olamaz.
Özetle, sürdürülebilirlik yalnızca geçmişe değil, hem bugüne hem de yarına hitap etmektedir. Bu kavram, bugünkü nesillerin ihtiyaçlarını gelecek nesilleri ihmal etmeden karşılamaya odaklanmıştır. Ayrıca sürdürülebilirlik devinim halinde olup; sürekli kendini güncellemektedir. O nedenledir ki statik değil, dinamik bir kavramdır. Buna ek olarak sürdürülebilirlik kaygılarının arkasında yatan temel motivasyon, kaynak-ihtiyaç dengesizliği ve bu dengenin kaynaklar aleyhine bozulmasıdır. Diğer bir ifadeyle sürdürülebilirliği ön plana çıkaran unsur, sürekli artan ve çeşitlenen ihtiyaçlar karşısında kaynakların yetersiz olması ve tükenmeye yüz tutmasıdır. Unutmamak gerek; son ağaç kuruduğunda ve son su yolu hasar gördüğünde ve son balık tutulduğunda, nakit yiyemeyeceğimizi anlayacağız.
Yorumlar
Yorum Gönder